Haber

Şebnem Korur Fincancı iddialara yanıt verdi: İşkenceyi meşrulaştıran açıklamalar hepimiz için tehlikelidir

140journos’un Adnan Oktar ve örgütünü konu alan ‘Adnan’ belgeselinde Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya yöneltilen suçlamaların ardından başlayan tartışma sürüyor. Belgeselde hedef gösterilen Fincancı, Adnan Oktar ve diğer şüpheliler hakkındaki işkence raporunun nasıl hazırlandığını, ‘Yaratılış Atlası’ ile ‘İşkence Atlası’ arasındaki isim benzerliğinin nedenini ve bağlantılı olduğu iddiasını yanıtladı. örgütün en üst düzey isimlerinden biri.

‘BİLMEDİĞİM BİR NUMARAYI BİLE ARADIĞINDA ONU ARAYACAĞIM’

Belgeseli hazırlayan 140journos’un tarafınıza ulaşmadığını ve tazminat hakkınızı kullanamadığınızı söylediniz. 140journos grubu, sosyal medya hesaplarından size ulaşmaya çalıştıklarını ancak yanıt alamadıklarını belirten bir gönderi paylaştı. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Sosyal medyadaki karalama kampanyasına bir dizi tweet ile yanıt vermemin ardından bana ulaşmaya çalıştıkları bilgiyi paylaştılar. Ayrıca bir e-posta resmi de var. Tarihe baktığımda 2 Şubat akşam saatlerini gösteriyor. Daha sonra önce sistemli olarak kullandığım, çok bilinen posta kutuma, ardından çok sık kontrol etmediğim Yahoo hesabıma ve 2018 yılında emekli olduğum üniversitenin hesabına baktım. Doğru, söz konusu e-posta O tarihte gönderildi ama göremedim. Sistematik olarak kontrol ettiğim Gmail hesabımda bile 2 Şubat’a kadar geri dönüp mesajlara bakamadım çünkü o gün o saatlerde depremin birinci yıldönümünü anmak için yola çıkıyorduk ve 6 Şubat gecesine kadar deprem bölgesindeydik. Dönüşte aynı gün beyin sarsıntısı sonucu hayatını kaybeden teyzemin yıl dönümü anma töreniyle meşguldüm. Ayrıca herkes bana ulaşabilir. İnsanlar telefonumun sürekli açık olduğunu biliyor ve eğer iş yoğunluğundan dolayı cevap veremiyorsam, tanımadığım bir numara da olsa geri ararım.

ADLİ TIP POLİKLİNİĞİNE BAŞVURDULAR

Belgeselde 1999 yılında gözaltına alınan Adnan Oktar ve diğer şüpheliler hakkında 5 yıl sonra işkenceye maruz kaldıklarını belirten bir rapor hazırladığınız anlatılıyor. Bize o süreci anlatır mısınız? Adnan Oktar ve diğer şüpheliler size nasıl ulaştı, raporun hazırlanma süreci nasıl gelişti?

Beş yıl değil, aslında 7 yıl. 2006 yılında İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Polikliniğine başvurdular. Bu poliklinik 1999 yılında bireysel başvurulara yönelik olarak kurulmuştur. Resmi bilirkişilik tarafından yapılan tıbbi değerlendirmelerin eksik, hatalı ve/veya taraflı olduğu düşüncesi ışığında, bağımsız alternatif değerlendirmenin kurumsallaştırılması amacıyla, dünyadaki uygulamalar dikkate alınarak, Tabip Odaları ve Tıp Odaları tarafından daha önce yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, insanların yaşadığı iddia edilen, acılarla sınırlı olmayan zararları araştırmak için kullanıldı. İkinci bir hak sağlayabilecek ve bunu kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı vb. alanlara genişletebilecek bir çalışmaydı. Dolayısıyla bu yönde değerlendirme isteyen tüm başvurulara açık bir sistemdir.

Bu kişilere yapılan işkencelere ilişkin rapordaki bulgular, iddia edildiği gibi sadece onların ifadelerine dayanılarak mı hazırlanmıştı?

Adı üstünde poliklinik yani eğer bireyler özgürlüklerinden mahrum değilse ve gelme imkanı varsa gelirler, şikayetlerini dile getirirler, muayene edilirler, muayene bulguları, ek tetkikler ve gerekiyorsa diğer uzman görüşleri alınır. Bu vakalarda da benzer süreç işliyordu.

‘MEŞRU İŞKENCENİN HEPİMİZ İÇİN TEHLİKELİ OLDUĞUNU BELİRTİYORUZ’

Belgeselde konuşan örgütün eski üyelerinden Özkan Mamati, örgütün bu günlere gelmesindeki etkenlerden birinin sizler olduğunuzu söyledi. Bunun hakkında ne düşünüyorsun?

Keşke bu raporlar ve tıbbi değerlendirmeler iddia edildiği gibi yargıya taşınsa ama yok. İnsanlar korkunç hatalar yapabilirler ama etkili bir soruşturma yapılmazsa ve deliller toplanmazsa ne yazık ki bu hatalar cezasız kalıyor. Dolayısıyla işkenceyi meşrulaştıran sözler hepimiz için çok tehlikelidir.

⁠Belgesel yayınlanmadan önce 140journos’un size gönderdiği soruları yanıtlayabilir misiniz?

Bana etkili bir şekilde ulaşmaya çalışmadıkları ve iftira atmaya devam ettikleri için sorularına cevap vermek istemiyorum. Ancak kamuoyunda yanlış bilgilerin oluşmasını önlemek için tüm argümanlara sizin aracılığınızla cevap vereceğim.

‘ATLAS BU TÜR ÇALIŞMALARIN GENEL ADIDIR’

Yazarı olduğunuz, 2007 yılında yayınlanan ‘İşkence Atlası’ kitabı ile Adnan Oktar’ın ‘Yaratılış Atlası’ kitabı arasında bir bağlantı var mı? Bu bir tesadüf mü?

Atlas adı verilen kitaplar tıp alanında görsellerden yararlanılarak hazırlanan eğitim materyalleridir. Amaç tıbbi bilgilerin çizim ve fotoğraflarla aktarılmasıdır. Azap atlası da böyle bir eğitim aracı olarak hazırlandı. Tıp eğitimime başladığımda aldığım ilk kitap 1978 yılında Anatomi Atlası’ydı.

‘KIZIMIN EŞİNİN BAĞLANTISI OLDUĞUNU ÖĞRENDİM’

Adnan Oktar’ın silahlı suç örgütünün üst yöneticilerinden biriyle aile bağınızın olduğu iddia ediliyor. Gerçek bu mu?

Kızım 2016 yılında evlendi. Daha sonra eşinin ailenin görüşmediği bir ablası olduğunu, ayrılığın sebebinin de bu ilişki olduğunu öğrendim.

‘İşkence iddialarını görmezden gelemeyiz’

1999 operasyonundan sonraki süreçte Adnan Oktar örgütünün, 1990’lı yıllarda gözaltında işkence ve insan hakları ihlallerine maruz kalan kişiler için çıkarılan yasal düzenlemeleri ve hak çabalarını, yargı sürecini aksatmak amacıyla kötüye kullandığını görüyoruz. Örgütün bu istismarı sizin şahsınızı kullanarak yaptığı ve gerçekte işkence görmemiş kişiler arasında bu rapora eklendiği iddia ediliyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Böyle bir amaç olsa bile işkenceyi yasallaştırır mı? İnsanların azap argümanlarını bu tarafta kullanırlar diye görmezden gelebilir miyiz? Bu soru ve yaklaşım, her gün nöbetçi muayene yapan meslektaşlarım ve acil serviste çalışan doktorlar üzerinde baskı oluşturmaya hizmet ediyor.

‘İşkence Atlası’ bölümünde ‘İşkence Hikayeleri’ başlığı altında 202. sayfada işkence mağduru olarak verilen Adnan Oktar yapılanmasının en üst yöneticisi Halil Hilmi Müftüoğlu’nun göz kapaklarının V- vaka örnekleri kısmında verildiğini belirten rapor , operasyon ve gözaltına alındıktan 6,5 yıl sonra işkence nedeniyle düştü. tedarikli. Ancak 1990’lı yılların başında çekilen fotoğraflarda Müftüoğlu’nun göz kapaklarının aynı şekilde olduğu, bu bozukluğun işkence sırasında değil, o dönemden çok önce ortaya çıktığı iddia ediliyor. İtirafçı olarak örgütten ayrılan kişiler bunun bir manipülasyon yöntemi olduğunu ve bunun sizin tarafınızdan bildirildiğini ifade ediyor. Bu kişiyi hatırlıyor musunuz, neden bu kişiyi işkence hikayelerinin arasına aldınız?

Cerrahi işlem sırasında ilgili uzmanlık dalları tarafından değerlendirilen ve ayırıcı tanısı mevcut hastalığa göre yapılan göz yaralanması ve bağ yırtığı da tespit edildi. Öğretici olması nedeniyle bu bölgeye gelen travmalarda oluşabilecek nadir görülen bir yaralanmaya örnek olarak yer verilmiştir. Bu olgu zamanla karşılaştırmalı görsellerle tartışıldı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu